Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali'nin 1943 yılında yazdığı bir romanıdır.

"Nereye çağırırsan gelirim!"
Bu sefer anlamıştım.Ellerine sarılmak,öpmek için atıldım. Maria içeri girmişti tam tren hareket edecekken aniden kapıdan dışarı atladı ve boynuma sarıldı. Anlamıştım gitmek istemediğini.
"Seni çok seviyorum",dedi.
Boynuna sokulmuştum o tatlı kokusunu içime çekiyordum. O kapkara gözleri tatlı kahve bir kıvam almıştı yoğun ama bir o kadar içten. Tren garından çıktık ve onun evine doğru gittik. Yine o apartman katına çıkmıştık. Yapamazdık o da biliyordu. Ama gitmem lazımdı, babamı kaybettiğim gerçeği hala vardı. Onu da yanımda götürmek istiyorum ama uygun zamanda değildik. Düşündüm ve pansiyona gidip eşyalarımın hepsini toparladım oradakilere veda ettim. Maria'nın evine doğru yürüyordum. Onunla konuşmaya başladım durumu izah ettim.
-"Ben orada hayatımı düzene oturttuktan sonra sen de gel",dedim
-"Annem..",dedi ve bir süre durakladı. O bembeyaz teni gerilmişti ve dalmıştı yine uzaklara.
-"O da gelsin." dedim yine bir tepki vermeyince "Onu burada bırakmanı istemem büyük bencillik olur"dedim ve hafifçe utanarak başımı öne eğdim.
Gülümsedi, uzun zamandır yüzünde göremediğim o içten gülümsemeyi tekrar gördüm. İlk gün Atlantik'deki gibi.
Birbirimize adreslerimizi verdikten sonra gara gidip dönüş biletlerimi aldık.
Ve işte o gün gelmişti eşyalarımı toplamıştım aramızda bir burukluk vardı. Birbirimizden ayrılmak istemediğimizi ikimizde birbirimizden gizlemeye çalışıyorduk.
Bavullarımı alıp evden çıktık gara doğru yürüyorduk.
-"Seni özleyeceğim"dedi
-"Çok azcık bir süre için",dedim
-"Gittiğin anda mektup yaz",dedi
-"Tamam",dedim ve uzun uzun birbirimize sarıldık ve arkamı dönüp trene bindim.
Türkiye'ye geri döndüğümde memleketimin benim için ne kadar anlamsız olduğunu fark ettim. Ertesi gün zeytinliklere çıktım ve zeytinliğin düzenlenmesi için çalışmalara başladım. Burada işler iyi gidiyordu düzenli olarak Maria'dan mektup alıyordum ve maddi durumumu oturttuktan sonra Maria'yı da almak için Berlin'e gitmeye karar verdim. Bunu Maria'ya anlattığımda çok heyecanlandı ve orada beni bekleyen bir sürpriz olduğundan bahsetti.
Ve işte o gün geldi. Hasret bitiyordu. O tren yolculuğu da çabucak geçtikten sonra aylar sonra karşımda tekrar onu o siyah gözleri ve kürk mantosuyla gördüm, hala çok güzeldi. Bir süre gözlerine odaklandıktan sonra gözlerim şişkin karnına gitti, Gebeydi! Baba oluyordum, hayatımda beni anlayan tek insandan neslimizin devamı olarak bir evlat.
Onun evine gittik çok bir değişiklik yoktu evinde. Hala aynı dekorasyon sadece köşedeki küçük patikler gözüme ilişti. Bunu benden bu kadar süre gizlediğine inanamadım. Bir an sinirlerim bozulmuştu. İçeri girdiğimizde onun fenalaştığını fark ettim ve bir anda yere yığıldı. Maria. Kürk mantolu madonnam. Onu hastaneye kaldırdım. Bebek onun için tehlike oluşturuyormuş. Maria'ya bunu çoktan söylediğinden bahsetti doktor. Yoğun bakıma alındı ve doktorun çıktıktan sonra söylediği tek şey oldu
-"Bebek yaşıyor ama..." sözün devamını getirememişti ama ben anlamıştım. Bir anda gözümden yaşlar boşaldı. Hayatımda beni anlayan tek insan beni bir çocuk uğruna terk etmişti. Çocuğumuz uğruna. Hayat ondan sonra hiç eskisi gibi olmayacaktı. Artık yoktu hayatımın anlamını değiştiren kadın, ruhumu bulmama yardımcı olan kadın. Kürk Mantolu Madonnam artık yoktu. Kürk mantosuna sarılıp ağladım ve bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı.